Thread overview
GDO gıdalar ve sağlığımız
Sep 29, 2011
erdem
Sep 30, 2011
erdem
September 29, 2011

Ben bir süreliğine kod yazmaya ara verip insanların sağlığını ilgilendiren konularda bir şeyler yapmaya karar verdim.

Bu yüzden doğal tarım, organik tarım konusunda kendimi geliştirmeye karar verdim. Bu arada da ilginç şeyler öğrendim. Örneğin kimyasal gübre ve ilaçların meydana gelmesi aslında II. Dünya savaşı sonrası askeri kimyasal üreten firmaların ürettikleri kimyasalları kullanabilecekleri bir yol bulmasıyla ortaya çıkmış. Sürekli tarım (permakültür) kitabının yazarı Bill Mollison II. Dünya savaşından dönen askerlerin, ellerinde tuttukları tenekeleri hızla açıp kapattıkları zaman bir gece sivrisinekler olmadan uyuyabileceklerini keşfettiklerini anlatıyor. Bu tenekelerin içinde kimyasal silahlar varmış ve şu an kullandığımız zirai ilaçlar böyle ortaya çıkmış :|

Sonra GDO'ların nasıl insan sağlığını ve ekolojiyi tehdit ettiğini. Dün okuduğum iki haber.

Hindistan hükümeti Monsanto'ya, doğal tohumları çaldığı gerekçesiyle biyolojik korsanlık davası açıyor.

Dünyada biyolojik çeşitlilik bakımından en zengin ülkelerden biri olan Hindistan, Monsanto ve Cargill gibi biyoteknoloji devi şirketler tarafından genetik olarak değiştirilmiş (GDO'lu) ürünlerini yeni pazarlara yaymak için hedef haline getirilmişti. Ancak France24 kanalının yeni bir haberine göre Hindistan hükümeti bu tarım sektörünün ele geçirilmesine dur deyerek, Monsanto'ya Hindistan'ın yerli tohumlarını çalıp değişim mühendisliği sayesinde şirkete ait patentli tohumlara çevirdiği gerekçesiyle biyolojik korsanlık suçundan dava açtı.

Haberin devamı the burada:

http://www.naturalnews.com/033714_biopiracy_Monsanto.html

Başka bir haber:

GDO'lu ürünlerle 90 gün beslenen farelerde GMO içeren ürünlerle beslenen farelerde böbrek ve karaciğer sorunları ortaya çıktığını ortaya koydu. Araştırmacılar 90 günlük sürenin kronik zehirlenmeyi test edebilmek için yeterli olmadığını (artık 90 gün sürede organlar ne kadar gelişiyorsa) ve elde edilen veri ve bulguların böbrek ve karaciğer sorunlarının başlangıcı olabileceğini söylüyorlar.

Daha sonra da diyorlar ki tavsiyemiz bu araştırmalar için geçen sürenin uzaltılması, hatta cinsel hormonlara olan etkilerinin de bu araştırmaya dahil edilmesi.

Bu araştırmacılardan bir tanesinin ismi Gilles-Eric Séralini ve moleküler biyoloji konusunda profesör ve araştırmacı.

Araştırma bu adreste yayınlanmış.

http://www.enveurope.com/content/23/1/10

Daha da ilginci Türkiye aslında moleküler biyoloji konusunda dünya çapında bir bilimadamı çıkartmış. Oktay Sinanoğlu Yale Üniversitesinin en genç profesör ünvanını alan bilim adamlarından bir tanesi. Ve bu konuda bir videosunu seyrettim. Genetiği değiştirilmiş ürünlerin insan ve çevre sağlığı açısından ne kadar tehlikeli olabileceğini anlattı.

Sonra Odtü Gıda Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof Dr. Candan Gürakan'ın ve öğrencilerinin 2 yıl süren bir çalışması sonucunda Ankara, Çanakkale, Ayaş, Eskişehir, Isparta, Antalya, Kalkan, Afyon ve Mersin'de üretilen, Belçika, Ispanya, Çin ve Amerika'dan ithal edilen 28 domates numunesinden 22'sinde antibiyotiğe direnç gösteren genler bulunmuş.

http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/e4e946668cf2afc_ek.pdf?dergi=139

http://www.tuketiciler.org/?com=news.read&ID=3053

Bu arada biliyorsunuz Türkiye hayvan yemi olarak kullanmak üzere GDO'lu ürünlerin ithaline izin verdi. Bu arada bu şirketlere yakın üniversitelerin de GDO'lar iyidir, hoştur gibi konferanslar veriyorlar. Yerel basın kanallarının bir kısmı da böyle olmayacak hastalık üreten haberler yapıp araya GDO gibi gerçekten insan sağlığını tehdit edebilecek önemli bir konuyu araya sıkıştırıp, hatta sulandırarak (frankeştayn gıdalar) vs.. gibi 2 kelimeden oluşan slogan kelimeler üretip konuyu önemsiz gibi gösteriyorlar.

Bu konuda ne düşünüyorsunuz. Gene de sağlıklı beslenebiliyor musunuz?

--
[ Bu gönderi, http://ddili.org/forum'dan dönüştürülmüştür. ]

September 29, 2011

Evet, çok üzücü durumlar. :/

Amerika'da da hep gündemde olan konular bunlar. Senin yazdıklarına yanıtım, elimden geldiği kadar bilgilenmeye ve temiz gıdaları seçmeye çalışmak. Bunun bir çözüm olmadığını biliyorum.

Ali

Not: Beslenme konularında nelere dikkat ettiğimi yazmak istedim ama bu konuyu saptırmak da istemem. :)

--
[ Bu gönderi, http://ddili.org/forum'dan dönüştürülmüştür. ]

September 30, 2011

Alıntı (acehreli):

>

Evet, çok üzücü durumlar. :/

Amerika'da da hep gündemde olan konular bunlar.

Peki Amerikan halkının tepkisi ne oluyor. Bir belgeselde Ecoli virüsü yüzünden Amerika'da çocuk ölümlerinin çok arttığını söylüyordu.

Ayrıca konunun bir de insanların inancı ve etik noktasından değerlendirmek gerekir. Sonuçta biz "Yaratılanı hoşgördük Yaratan'dan ötürü" deyen bir Yunus Emre'nin torunlarıyız.

Bizim inancımıza göre bir ürünün hem temiz hem de helal olması gerekiyor.

Bu arada Yeşilay dergisi Gıda Hareketi Başkanı Kemal Özer'le bir röportaj yapmış. Burada diyor ki: "Bir ürünün içerisine tarım kimyasalı girmiş ve bunu yiyen çocuğu zehirliyorsa, hayvana çile çektiriliyorsa, bir ürünün genetik yapısı yani yaratılış gerçeğinin dışına çıkarılarak buraya hayvan, bitki başka mikropların genleri transfer edilmişse, bu bitki çiftçinin elinden gasp edilerek bir tohum şirketinin mülkiyetine geçirilmiş ve zoraki bu işlem yaptırılmışsa bu ürün temiz midir değil midir?"

Bu millet kıt kanaat geçinir, aza kanaat eder. Çanakkale Savaşında, Kurtuluş Savaşında şehit olan dedelerimiz süpürge tohumu bile yemişler. Yalnız hoş görmediğim tek nokta böyle bir millete, bir takım entrikalarla, gizli cemiyetlerin oyunlarıyla böyle ürünlerin yedirilmesidir!

Alıntı (acehreli):

>

Not: Beslenme konularında nelere dikkat ettiğimi yazmak istedim ama bu konuyu saptırmak da istemem. :)

Aslında paylaşsaydınız :)

Benim aklıma çözüm olarak kısa vadede en azından kendimizi ve ailemizin sağlığını korumak açısından şu sayfadaki öneriler geldi:

http://www.ekolojikureticiler.org/index.php/gdo/101-gdodan-korunma-rehberi

Burada özellikle şu öneri hoşuma gitti :)

"Beslenmede çeşitlilik olsun diye farklı besinler yemeye çalışıyor olabilirsiniz. Oysa atalarımız sadece kendi ürettiklerini yer içer ve son derece sağlıklı yaşarlardı."

Aynen de böyle oluyordu.

Bu arada uzun vadede de tamamen yaptığımız tarım sistemini değiştirmek gerekiyor diye düşünüyorum. Örneğin bizim fakir çiftçimiz şimdi hem yabancı şirketlerin ürettiği tohumu her sene alıp bir sürü para veriyor, çuvalla gübre atıyor, mazota (petrol şirketlerine) para veriyor, ilaç atarken gene hem para veriyor hem de zehirleniyor. Sağlığı da bozuluyor. Sonuçta sulanmayan bir tarlaysa bir çuval da gübre atsa aldığı ürün az oluyor. Çünkü senelerdir attığı kimyasal gübreler topraktaki organik maddeleri öldürüyor. Toprağın verimli kısmı erozyonla kayboluyor. Gene birilerine borçlanıyor iki yakası bir araya gelmiyor.

Bu yüzden doğayla ve ekolojiyle dost, güneş, rüzgar enerjisi, su hasadı gibi teknikler kullanan sürekli tarım gibi yeni tarım uygulamalarını ben çok umut verici görüyorum.

Hatta işte son zamanlarda çokca konuşulan yerli araba konusu çok konuşuluyor. Bu arada şimdi özellikle yeni nesil gençlik "Ya biz araba yapabilirmiyiz?" diye konuşuyorlar. Aslında bilmiyorlar ki Türkiye'de ilk uçak 1936'da Nuri Demirağ tarafından yapılmış. Hatta demirağ soyadını da Atatürk vermiş.

Bence araba yerine hem güneş hem de elektrik enerjisiyle çalışan traktör yapalım :)

Emekli bir makine mühendisi kendi imkanlarıyla sadece güneş enerjisiyle çalışan bir traktör yapmış.

Bu arada tüm dünyada açlık çeken insanlar için umut verici gördüğüm yeni tarım uygulamaları ile ilgili videolar bunlar:

http://www.youtube.com/watch?v=5AaYsZYz3VI

http://www.youtube.com/watch?v=xzTHjlueqFI

--
[ Bu gönderi, http://ddili.org/forum'dan dönüştürülmüştür. ]

September 30, 2011

Alıntı (erdem):

>

Peki Amerikan halkının tepkisi ne oluyor.

Bence başka yerlerdekinden farklı değil: kimisi eylemci düzeyinde, kimisi bir kaç saat sonra unutuyor. :)

Alıntı:

>

Ecoli virüsü yüzünden Amerika'da çocuk ölümlerinin çok arttığını söylüyordu.

Örneklerden birisi o. :) Et endüstrisinin durumu içler acısı ama herkes yemeye devam ediyor. (Ben dört yıldır et ve tavuk yemiyorum. Deniz ürünleri yiyorum. Eşim ve kızım çok az yiyorlar. Etin elzem bir gıda olduğu da doğru değil. Ama tabii bana güvenmeyin; kendi araştırmanızı yapın.)

Alıntı:

>

Bizim inancımıza göre bir ürünün hem temiz hem de helal olması gerekiyor.

Helal kavramı yalnızca müslüman ve yahudi ortamlarında "helal" ve "koşer" olarak karşılaşılıyor; o yüzden toplumun genelini ilgilendiren bir düzeyde değil.

Alıntı:

>

bir takım entrikalarla, gizli cemiyetlerin oyunlarıyla

Haklısın ama artık insanların ve hayatın öyle olduğunu anladık. Toplumun her düzeyinde sahtecilik var. Spor gibi bir konuda bile görüyoruz. Ben fazla etkilenmeden geçip gitmeye bakıyorum.

Alıntı:

>

Aslında paylaşsaydınız :)

Ben kendi adıma aşağıdaki ilkeleri uyguluyorum. Ailem de bunlara çok uygun yaşıyor; örneğin kızım da kolalı içeceklerden ancak en zararsız olanlarını ve senede bir kaç kere olacak kadar az sıklıkta içiyor.

Hepsinin daha uzun açıklamalarını yapabilirim ama özünde nedenlerini de yazıyorum:

  • "Berkeley Welness Letter" dergisini okuyorum:

http://www.wellnessletter.com/

Nereden üye olduğumu bile hatırlamıyorum. Aylık sekiz sayfalık bir dergi. Sağlık ve beslenmeyle ilgili konuları bilimsel açıdan ele alıyor. Bir sefer önerdiklerini bir kaç ay veya sene sonra "yanılmışız; yeni bulgular o eski önerimizi desteklemiyor" diye düzeltebiliyorlar.

O dergi bende genel bir iz bırakıyor. Her aykini okudukça beslenmeyle ilgili konularda kafamda bir yönelim beliriyor. Aşağıdakilerin bazıları o derginin etkisiyledir.

  • Dört yıldır et yemiyorum ama deniz mahsulü yiyorum. Bu konuda bardağı taşıran damla "Omnivore's Dilemma" kitabı olmuştu; sesli kitap olarak dinlemiştim:

http://michaelpollan.com/books/the-omnivores-dilemma/

  • Hiçbir vitamin, mineral, güzellik, kuvvet, vs. hapı, şurubu, macunu, otu, biberi, püsürü vs. kullanmıyorum. Bunları insanlık tarihi kadar eski olan yalan şeyler satmanın günümüzdeki uzantılarıdır. Yapılan her araştırma bunların ya işe yaramadığını ya da bütünüyle zararlı olduğunu gösteriyor. Bazı vitaminlerin açıkça zehirlenmeye yol açtıkları bilinir.

Eğer hasta olur da vücudumda belirli bir maddenin eksikliği belirlenirse, örneğin aldığım bir ilaç kalsiyum eksikliğine neden olursa, o zaman eksikliği gidermek için kabul ederim.

  • Hiçbir kolalı içecek içmiyorum. Buna sağlıklı görünerek satış uman "meyva suyu"(!) çeşitleri de dahil.

  • Hiçbir atıştırma nesnesini içindekileri dikkatlice okumadan yemiyorum. Özellikle "yapay tatlandırıcı" (artificial flavor) ve "doğala özdeş aroma"(!) (ha ha ha! "özdeş"(!) öyle mi?:)) içeren gıda almıyorum. Bunlar daha dürüst olarak "kimyasal madde" olarak tarif edilebilirler.

  • Hiçbir zaman meyva suyu içmiyorum. (Ama meyva yiyorum.)

  • Meyvayı zaten fazla abartmıyordum. Eğer son zamanlardaki fruktoz bilgileri doğruysa zaten meyva şekeri o kadar da iyi değilmiş (hatta güya zehirmiş)

  • Satın alınan gıdalarda önce pazar, sonra organik olanlar, sonra diğerleri. (Ama "organik" etiketlerinin de nasıl yalan olabildiklerini biliyorum.)

Onlardan başka sporun önemi de ekonomik düzeyde etkili olduğu için bu taraflarda sağlık sigortası firmaları "haydi spor yapalım" havasından reklamlar veriyorlar. :) Yalnızca spor ve doğru beslenerek şeker hastalığı başlangıcı ve tansiyon sorunlarını çözen kişiler tanıyorum.

Alıntı:

>

Benim aklıma çözüm olarak kısa vadede en azından kendimizi ve ailemizin sağlığını korumak açısından

En güzeli o işte. Bilgilenmeli ve seçici olmalıyız. Bilgiyi yayarsak sahtecilerin satışları da azalır.

Alıntı:

>

"Oysa atalarımız sadece kendi ürettiklerini yer içer ve son derece sağlıklı yaşarlardı."

Son zamanlarda burada söylenen komikçe bir ilke: ninenizin "yiyecek" olarak adlandırmayacağı şeyleri yemeyin. :) Fabrikalarda kimyasal maddeler ile üretilen şeyler yiyecek sayılamaz. Hemen aklıma gelen örnek, hazır dondurma. İçindekileri okursanız çoğunun aslında "dondurma" olmadığını görürsünüz. :)

Alıntı:

>

uzun vadede de tamamen yaptığımız tarım sistemini değiştirmek gerekiyor

Doğru. Yavaş yavaş ve biraz da kendiliğinden oluyor. San Francisco civarında bütün yiyeceklerin kesinli 100 mil içinden geldiği lokantalar yaygın. Yerel ve organik yiyeceklere rağbet yüksek.

Alıntı:

>

çuvalla gübre atıyor, ... ilaç atarken

Üstelik o tür tarımın toprağı öldürdüğü de farkedilmeye başlandı.

Alıntı:

>

Toprağın verimli kısmı erozyonla kayboluyor

Aynısını söylemişsin. :)

Alıntı:

>

Bu yüzden doğayla ve ekolojiyle dost, güneş, rüzgar enerjisi, su hasadı gibi teknikler kullanan sürekli tarım gibi yeni tarım uygulamalarını ben çok umut verici görüyorum.

Umudunu yitirme. Ben son senelerde doğal beslenmeye ilginin arttığını görüyorum. Tabii şanslı azınlıklar olduğumuzdan biz hep ilerici tarafı görüyoruz; bilgisiz insanların hareketlenmeleri zaman alacaktır ama olsun.

Ali

--
[ Bu gönderi, http://ddili.org/forum'dan dönüştürülmüştür. ]